üç
Genç adam gözlerini terk edilmiş bir tren vagonunda açtı. Şehre epey uzak bu bölgedeki tek yaşam belirtisi, birkaç yüz metre ilerideki hurdalıktan gelen takırtılardı. Dayak yemiş gibi sersemlemişti. Doğrulurken vücudunun her yeri ağrıyor, eliyle çene kemiğini yokluyordu. Güç bela kalkabildi. Kaç gündür burada olduğunu, onu buraya kimin getirdiğini, hatta neredeyse kim olduğunu dahi hatırlamayacak haldeydi. Karnı gurulduyordu.
Ayak bileğine kadar ıslandığını hissetti. O zaman tavanındaki deliği ve oradan içeri dolan yağmur suyunu fark etti. Vagon rutubet ve pas kokuyordu. Yataklı vagonun yataksız ranzasının kırılmış demirinin üzerinde bir kedi ton balığı konservesini yalıyordu. Adam masadaki, mumları yarıya kadar erimiş şamdanı kaptı ve kediye fırlattı. Kedi can havliyle açık pencereden dışarı kaçtı. Tepmesiyle konserve suyun içine düşmüştü. Adam eğilip konserveyi ararken köşeye atılmış cesedi fark etti.
Tam o anda dışarıdan tiz bir fren sesi duyuldu. Yanaşan arabanın dört kapısı art arda tok bir sesle kapandı.